19 Nisan 2016

Değerler Eğitiminde Büyük Davranışları

Zaman Blog sayfasında, Kırık Vazonun Gülleri Ya Da Sevgi Çiçekleri başlığını taşıyan ve eğitimci-yazar Mehmet Büyükşahin tarafından kaleme alınan, değerler eğitimi adına önemli gördüğüm bir yazı okudum. Yazıda, bir sınıfta geçen tatsız bir olayın akabinde öğretmenin salim ve sakin tavrıyla olumsuz bir durumdan öğrencilerin nasıl güzel kazanımlar elde edilebilmelerinin sağlanabildiğinin örneği veriliyor. Değerler eğitimi açısından yetişkin davranışlarının, öğrenci davranışlarına etkisi bakımından ortaya çok önemli sonuçlar çıkardığını söyleyebiliriz.
Sınıfa, her zaman olduğu gibi derse başlamak için giren öğretmen, öğrencilerin tutumundan, farklı bir durumun varlığını hisseder. Gözlerini öğretmen masasına doğru çevirince bu “farklı durum”u çözmüş gibidir: Masadaki vazo kırılmıştır.
Bütün bunlara rağmen öğretmen, dersine tebessüm ederek başlamak ister, fakat sıralardan gelen hüzünlü ve masum sesler vazonun kırıldığını haber verir. Öğretmen, biliyorum, der. Sıralardan bir başka ses, vazonun Salim adlı bir öğrenci tarafından kırıldığını söyleyiverir. Öğretmen Salim’e durumu sorduğunda o, vazoyu kendisinin kırmadığını söyler. Bir başka öğrenci, vazoyu Salim’in bir kaza sonucu, kolunun vazoya çarpmasından dolayı kırdığını söyler.
Öğretmen, Salim’e tekrar baktığında onun ağlamaklı bir hâlde olduğunu görür ve ona yumuşak bir sesle “Sen mi doğru söylüyorsun? Arkadaşların mı?” diye sorar. Salim, istemeden olsa “Arkadaşlarım.” diye cevap verir. Öğretmen bu sefer “Peki, olayın gerçeğini sen neden söylemedin?” diye sorunca Salim “Korktum.” der. Öğretmen, Salim’i yanına çağırır ve kırılan vazonun büyük parçasını, sağlam olan baş tarafını alıp ters çevirerek farklı şekilde bir vazo görümü oluşturur ve yere düşen çiçekleri alarak vazoya koyar. Salim’e de diğer kırıkları çöpe atmasını söyler. Öğretmen, kırık yeni vazodaki çiçeklerin bu hâliyle de güzel durduğunu soru cevap yöntemiyle sınıfa onaylatarak sınıfın keskin havasını neşelendirmek ister. Bu arada Salim’e “Bak Salim, ben seni çok seviyorum. Fakat yaptığın işi inkâr ettiğin için kızdım. Senin gibi güzel ve akıllı bir çocuk başkalarını kandırmamalı.” diye de uyarır. (bkz. http://blog.zaman.com.tr/kirik-vazonun-gulleri-ya-da-sevgi-cicekleri/)
Tecrübeli eğitimci, en olumsuz durumlardan eğitim öğretim adına en verimli çıkmayı bilen kişidir. Mezkûr uygulama, oldukça önemli. Yazıyı okuduktan sonra eğitim öğretim süreçleri ve hayatta karşılaştıklarımız bir sinema şeridi gibi gözümün önünden geçti. Öğrenciler, okullarda kazandığı değerleri neden yaşayamıyorlar hayatlarında? Bu çok önemli bir soru, öyle değil mi? Bunun cevabı, -ister devlet kademesinde isterse sivil hayatta-, “Önde olanlar, o değerlere ne derece sahip çıkıyor? Yaşayışları bu değerler istikametinde mi?” sorularının cevabında gizli. Eskilerin “Kibar-ı kelam, kelam-ı kibardır.” dedikleri husus ne yazık ki bugün kıymetini çoktan yitirdi!
Okullar neden var? Bu kadar öğretmen, idareci, hizmetli, memur, eğitim müdürleri, daire başkanları, müsteşarlar, bakan niçin emek veriyor bunca senedir? El-cevap: Hepsi de dürüst, ahlâklı, vatanını ve milletini seven, ona hizmet etmeye odaklı, erdem sahibi nesillerin yetiştirilmesi için. Öyle değil mi? TÜİK verilerine göre(2014-2015) ülkemizde öğretmen sayısı, 889 bin altı yüz doksan beş imiş. Belirlenen hedefe ve amaca yönelik bir kazanım elde edilemiyorsa bu kadar iş gücüne, emeğe, zaman ve enerji kaybına yazık değil mi?
Okulda bulundukları süreç içerisinde birçok öğrenci, şüphesiz, alması gereken kazanımları elde ediyor. Bu konuda öğrencilere yönelik farklı farklı etkinlikler de yapılıyor. İlk, orta ve lise dönemlerinde bu yönde yapılan çalışma ve uygulamalarda genel anlamda bir sıkıntı yok. Ama ne yazık ki hayata atılınca iş değişiveriyor. Bütün değer yargıları alt üst olmuş, faydacı, bireyci, makyavelist bir hayat tarzını benimsemiş nesillerle baş başa kalıveriyoruz. Bence bunun baş sebebi büyüklerin, savunduklarıyla yaşadıkları arasında farklı davranış sergilemeleridir.
Büyüklerin, küçüklere her bakımdan örnek olmaları gerekir. İnsanlığa öğretmen olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v.) bizlere bu hususta da örnek olmaktadır: Kendisi çocukları çok sever, onlarla ilgilenir, onların başlarını okşar ve gerektiğinde çeşitli hediyelerle onları sevindirirdi. Hz. Peygamberin “Aldatan bizden değildir!” tavsiyeleri de oldukça anlamlıdır, öyle değil mi? Bediuzzaman Said Nursi “Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir.” diyerek önemli bir sosyal davranış şeklini ortaya koyar. Muhterem M. Fethullah Gülen’in “Hâl ile hallolmayacak mesele yoktur.” sözü ise işin nirengi noktasına işaret ediyor.
“Kuş gördüğü yuvayı yapar.” atasözü gereğince insanoğlu, hayatı öncelikle büyüklerini taklit ederek yaşar. Çocuklarımızın, edindiği değerleri bir ömür boyu yaşamalarını istiyorsak büyükler olan bizlerin onlara örnek hayatlar sunmaları gerekir. Öyleyse, toplumun en alt kademesinden en üstüne kadar herkesin kendi konumuna yakışır bir şekilde değerleri yaşamalı ve bu yönde topluma örnek olmalıdır. Aksi takdirde bugün yaşanan olumsuzluklarda görüldüğü gibi büyük küçük herkes en küçük menfaati karşısında bir başkasına olmadık iftiralar atar, yalan söyler, söylediği yalan sebebiyle yüzü bile kızarmaz. Evde olduğu hâlde kendisini arayanlara “Evde yok!” dedirten büyükler, bu davranışlarıyla mı örnek olacak?
Büyükler, bütün söylemleri ve eylemleriyle küçüklere örnek olmalıdır ki eskiden olduğu gibi “büyüklerin sözleri, sözlerin büyüğü” makamına erebilsin.
http://blog.zaman.com.tr/degerler-egitiminde-buyuk-davranislari/






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız...