24 Nisan 2016

Meğer Türkçe Anadilimmiş…


“Bu idealist, bu fedakar insanlar, bu genç öğretmenler, bir gün gelecek Türk tarihinin yüce insanları olarak anılacaklardır.” 

Aydın BOLAK


 Osman…
Yağız bir delikanlı.
Can parçası, cevherlerin en kıymetlisi.
Yüzü ışıl ışıl, yüreği tertemiz bir yiğit.
İyi bir eğitim almak için Üniversitenin İktisat Fakültesine kaydını yaptırdı. Uzun boylu, ciddi bir delikanlıydı. Tavır ve davranışları herkesin dikkatini çekiyordu. İyi bir aile terbiyesi aldığı her halinden belli oluyordu. Eğriye “eğri”, doğruya “doğru” demesini bilirdi. Haksızlık karşısında dik durur, kendini savunur, fakat asla saygısızlık yapmazdı.
Osman, en çok İngilizce dersini severdi.
Dile karşı özel bir yeteneği vardı. Türkçeyi de kısa bir süre içinde kavradı.
Aynı anda iki yabancı dil öğrenmek onu oldukça mutlu ediyordu. Öğrendiği her yeni sözcükten, kurduğu her cümleden apayarı bir haz alıyordu. Gözlerindeki ışıltı günden güne arttıyordu.
Sınıfta en güzel yazan o, en güzel kompozisyon onundu.  Bir gün Erdem Beyin yanına geldi. Gayet heyecanlı, heyecanlı olduğu kadar da şaşırmış bir ses tonuyla:
—Şimdi hem çok mutluyum hem de kendimden utanıyorum, dedi.
Erdem Bey şaşırdı.
Ne oluyordu bu yakışıklıya? Nedendi heyecanı?
Niçin böyle konuşuyordu Osman?
Erdem Bey, delikanlının gözlerinin içine baktı.
—Ne demek istediğini tam olarak anlayamadım, dedi.
—Hocam, şimdiye kadar ben Türkçeyi hep yabancı dil diye düşünüyordum. Hafta sonu köye gittim. Dayımın çocukları Azerice konuşuyordu. Dikkatlice dinledim. Orada anladım ki meğer Türkçe benim anadilimmiş. Siz bana, hem analık hem de öğretmenlik yaptınız.
Osman’nın annesi Azeri, babası Tabasaran’dı. Rusça bu ailenin ortak diliydi. Üniversiteye kayıt yaptırdığında Tabasarancayı da Azericeyi de bilmiyordu. Erdem Bey, onun mutluluk sebebini anlamıştı.
—Peki neden utanıyorsun?
—Anadili anadan öğrenilir. Ben şimdiye kadar neden anadilimi öğrenmedim ki, dedi.
Erdem Beyin gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Yanaklarına indi. Osman’ı kucakladı. Bağrına bastı.
Ağladı, ağladı, ağladı…
İçin için ağladı.
Erdem Bey, sert görünümlü bir kişiydi. Kimse ona ağlamayı yakıştıramazdı. Osman da öyle bilirdi. Şimdi kalbinin tam üzerinde hocasının sıcaklığını hissediyordu. Yanaklarında şefkatli bir ıslaklık vardı.
Nasıl dayanılırdı buna? Nasıl?
Osman dayanabilir miydi sanki?
Dayanamazdı.
Burnunu çekti. İki kolunu hocasının beline doğru uzattı. Avuçlarını açtı. Hocasına sımsıkı sarıldı. Kendini salıverdi.
O da ağladı.
Ağlaştılar.
27.01.2016
http://blog.zaman.com.tr/meger-turkce-anadilimmis/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız...