-
Allah yolunda sadaka verin. Çünkü, orduyu savaş için
göndereceğim, dedi.
Efendiler efendisi (sav) böyle buyurur da sahabeleri durur
mu?
Bu çağrıyı duyan Abdurrahman Bin Avf (r.anh) peygamberimizin
huzuruna geldi.
- Yâ Resûlallah, dört bin dirhem param var. İki binini
Rabbim için veriyorum. Geri kalan iki binini de çoluk çocuğumun geçimi için alıkoydum,
dedi.
Efendimiz (sav) :
- Allah, verdiğine de, ayırıp vermediğine de bereket
ihsan etsin, diye dua etti.
O gecenin sabahında,
Ensâr’dan bir adam geldi. Sabaha kadar iki sa’
hurma kazanmıştı.
- Yâ Resûlallah, çalışarak iki sa’ hurma sahibi oldum.
Birini Rabbime, diğerini de çoluk çocuğuma ayırıyorum, dedi.
Sa’,
genellikle de buğday, arpa, yulaf, hurma gibi ürünlerin ölçüldüğü bin dirhemlik
bir ölçektir. Yaklaşık üç kilo civarında ürün alır. Dolayısıyla adamın koskocaman
orduya yaptığı bağış miktarı üç kilogram hurmadan ibaretti. Bunu küçümseyen münâfıklar
hemen harekete geçtiler. Adamı çekiştirmeye başladılar.
Kimisi:
- Bu da, tıpkı İbn Avf (r.anh) gibi olabilmek için gösteriş için
verdi, dedi.
Kimisi de:
- Allah ve Resûlünün (sav) bu adamın hurmasına ihtiyacı mı var,
diyerek kınadılar.
Halbuki adam samimi bir Müslümandı. Hiç kimse bilmese
de onun kalbini Allah biliyordu ve Rabbi onu yalancı çıkarmadı. Bunun üzerine bir
ayet indi.
"Müminlerden
gâh farz zekât dışında gönlünden koparak bağışta bulunanları, gâh ancak
çalışıp didinerek ele geçirdikleri malları bağışlayanları dillerine
dolayıp alaya alanlar var ya, işte Allah onları alay konusu yapıp
maskara etmiştir ve onlara gayet acı bir azap vardır." (9/TEVBE-79)[1]