07 Şubat 2016

ÇOCUĞA BİLGİ YÜKLEMEDE SINIR NE OLMALI?

Eğitim, öğretimde bireysel farklılıkların yeri büyüktür. Her kişinin anlama kapasitesi, ilgi, beceri, imkân ve şartları sadece kendine özgüdür. Son yıllarda eğitim camiasında sık sık sözü edilen ‘birebir ilgi’, ‘yerinde rehberlik’, ‘çoklu zekâ kuramı’, ‘kişiye görelik’ gibi kavramlar her insanın ayrı bir evren olduğundan dolayı ortaya atılmış tezlerdir. Buna bağlı olarak da yeni öğretim sistemleri geliştirilerek müfredatların gözden geçirilmesi veya değiştirilmesi ihtiyaç halini almıştır.
Matematik dersi kurbanlarından Hilâl Civelek, bir internet sitesinde anlattığı anısında özetle şöyle diyor: “Matematik dersi, öğrenim hayatım boyunca korkulu rüya olmuştur. ‘Matematik’ denince, ikinci sınıftayken yapamadığım bir dört işlem sorusu yüzünden öğretmenimin suratıma indirdiği sille, beşinci sınıfta beş kere beşin kaç ettiğini söyleyemediğim için babamdan yediğim yirmi beş tokat aklıma gelir. Bu dayakların bana ne kazandırdığına gelince öncelikle beş kere beşin sonucunun dünyanın kaç köşe olduğunu öğrendim. Sayılardan ürkmeyi, işlemlerden çekinmeyi, problemlerden sıkılmayı, derslerden kaçmayı, matematik kitabı ve defterini baştan sona hiçbir şey anlamadan ezberlemeyi, kopya çekmeyi, kini ve nefreti belledim. Kısacası ne matematik benden ne de ben ondan hoşlandım. İki düşman olarak kaldık bu güne kadar. Çarşı, pazar, bakkal, manav, kasap alışverişlerimde de hesap makinesi kullanıyorum zaten.”
Okullar sadece çocukların beynine bilgi depolayan atölyeler değildir. Bizim kültürümüzde okulun tarifi ‘ilim ve irfan yuvası’ olarak tanımlanır ki en doğru tanım da budur. İlmin içinde bilgi, bilim, marifet; irfandaysa akıl, mantık, hayal, zekâ, basiret, anlayış, edep, ahlak, fazilet,  adalet, hakkaniyet, insaniyet, dürüstlük vardır. Kısacası ilim insanın dış dünyasını, irfan ise ruhunu şekillendirir.
Her çocuğun kalbine girilecek bir yol bularak, ilim ve irfan öğretilmeli, onların dünyaları karartılmamalıdır. Ancak ille de: ‘Öncelik ilim de mi irfanda mı?’ denilecek olursa hiç tereddütsüz ‘irfan’ derim. Zira Ziya Paşa’nın dediği gibi “Eşeğe altın semer vursanız eşek yine eşektir.” Yeryüzünde kalbin beyne hükmü başladığı zaman mutlaka huzur tesis olacaktır.  Çocukların okul hayatı, bir başkasının yanlış tutumu yüzünden sona erdirilmemeli.
Toplumlara baş belası olan nemrutlar, zalimler, hainler, hırsızlar, eşkıyalar, rüşvetçiler, kumarbazlar, sahtekârlar, faizciler, tefeciler, esrarkeşler, tinerciler, kapkaççılar, haraç kesenler, teröristler, ordubozanlar, dedikoducular, yine aynı toplumun, ilgisiz kalmış, savsaklanmış, horlanmış, dışlanmış çocuklarıdır. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki eğitilemeyecek birey yoktur.
Neslin selameti için anne, baba ve öğretmenlerin kendilerine emanet olarak verilen çocukların iç ve dış dünyalarını şekillendirmek gibi ağır bir mesuliyetleri vardır.
 <<<YAZARIN DİĞER YAZILARI>>>


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzu buraya yazınız...