Abdullah bin Ömer’e değişik yerlerden toplam on bin dirhem ve çeşitli kumaşlar gelmişti. Bunu komşusu olan bir adam Medine çarşısında Eyyüb bin Vâil er-Râsibi’ye anlatıyordu. Tam o sırada hayvanına veresiye yem almaya çalışan birisi geldi. Bu adam Abdullah bin Ömer’in ta kendisiydi. Eyyüb bin Vâil er-Râsibi, hemen yerinden doğruldu. Doğruca Abdullah bin Ömer’in hizmetçisine gitti ve:
—Sana bir
şey sormak istiyorum! Lakin bana doğruyu söyle, dedi.
Hizmetçi,
tamam der gibi başını salladı.
Eyyüb bin
Vâil er-Râsibi:
-Ebû
Abdurrahman’a (Abdullah bin Ömer’e) Muaviye’den dört bin, bir başkasından dört
bin ve diğer birinden de iki bin dirhemle değişik yerlerden kumaşlar gelmedi
mi, diye sordu.
Hizmetçi:
—Evet,
geldi, dedi.
Eyyüb bin
Vâil er-Râsibi:
—Fakat
ben onu çarşıda hayvanına veresiye yem alırken gördüm, dedi.
Hizmetçi:
—Akşama
kadar, o gelen bütün parayı dağıttı. Kumaşlara gelince, onları sırtına yükleyip
ihtiyaç sahiplerine götürdü ve infak etti, dedi.
Eyyüb bin
Vâil er-Râsibi, Abdullah bin Ömer hakkında beslediği kötü zandan dolayı bin
pişman oldu ve:
—Ey
tüccarlar! Abdullah bin Ömer, kendisine daha dün on bin dirhem geldiği halde,
bugün hayvanına borç dirhemle yem almak istiyor. Sizler bu kadar serveti ne
yapacaksınız, diye haykırdı.[1]