Mekkeli müşrikler, Müslümanları dinlerinden döndürmek için eskiden beri yapageldikleri işkenceleri büsbütün şiddetlendirdiler. Akla hayale gelmeyecek zulümler yapmaya başladılar.
Müslümanlar için Mekke'de yaşamanın iyice zorlaştığı bu günlerde Sevgili Peygamberimiz:
-Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Orasının, iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm. Orası, Medine'dir. Gitmek isteyen, oraya gitsin! Orası yakın bir beldedir. Siz orayı biliyorsunuz. Orası, Şam'a giderken, ticaret kervanınızın yoludur, dedi.
Peygamberimizden hicret izni alan Müslümanlar, kafirlere sezdirmeden, birbirleriyle yardımlaşarak hazırlandılar. Binekleri olanlar binekleriyle, binekleri olmayanlar da yaya olarak birbiri ardınca, Medine'ye doğru yola çıktılar.
Gizlice hicret etmeyi kendine yediremeyen Hazreti Ömer, kılıcını kuşandı. Yayını omuzuna astı. Oklarını ve mızrağını eline aldı. Doğruca Kabe'ye gitti. Kabe'yi yedi kere tavaf ettikten sonra Makam-ı İbrahim'e geldi ve burada iki rekat namaz kıldı.
-Anasını ağlatmak, yahut çocuğunu yetim ya da karısını dul bırakmak isteyen varsa, şu vadinin arkasında gelip benimle kavga etsin, diye oradakilere meydan okudu.
Orada Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri de vardı. Fakat hiç kimse ona karşı gelmedi. Hazreti Ömer, arkasına bakmadan Kabe'den çıktı. Hiçbir müşrik cesaret edip de onu takip edemedi.
Hazreti Ömer, arkadaşlarıyla anlaştığı yere gitti. Orada onu bekleyen Hişam ve Ayyaş’tan başka yirmi kadar sahabe vardı. Onlar, yalnız hicret etmektense Hazreti Ömer gibi birisinin himayesine girmeyi yeğlemiş, zayıf ve güçsüz Müslümanlardı. Hazreti Ömer geldikten sonra küçük kafile Medine’ye doğru yola çıktı.