Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2024

Annelik Ruhu: Isındın mı Kızım?


Bütün dünya üzerinde bir tek güzel çocuk vardır, bütün anneler de ona sahiptir.” 

[Çin Atasözü]


Geç saatlerde uçak havaalanına indi. Herkesin yüzünde bir yolculuğu daha sorunsuz şekilde bitirmenin mutluluğu vardı. Bir kaç dakika içinde uçak boşaldı. Bütün yolcular, Moskova’nın sert soğunu teneffüs etti. Turnikeye önce yerli vatandaşlar girdi. Onların kontrolleri çoisindinmikizimk uzun sürmedi. Sıra yabancı yolculara geldi. Bütün valizler didik didik arandı. Çünkü ülkede iç savaş vardı. Güvenlik önlemleri arttırılmıştı. Bu yüzden kurallar eskisine göre katıydı. İstanbul’dan Moskova’ya iki saatte gelindi. Kontroller yaklaşık üç saat sürdü. Yolcular, sabaha doğru bekleme salonuna geçebildiler. Kimsede adım atacak takat yoktu. Bakışlar donuk, gözler uykusuzdu. Haller perişandı. Ayaklarda güç, dizlerde derman yoktu. Bavullar ve koltuklar, yatak oldu. Paltolar ve çeketler yorgan… Kimi yolcular, uykuya daldılar. Kimisi uyanıktılar. Herkes sabahın olmasını, güneşin doğmasını istiyordu. Hava olabildiğince soğuktu.
Şen şakraklığıyla her zaman ilgiyi kendi üzerine toplamasını beceren küçük Mualla, önce sessizliğe büründü, sonra oturaklar üzerine büzüşüp uyudu. Çok geçmeden uyandı. Elleri koynunda annesinin yanına sokuldu:
—Anne, üşüdüm, dedi.
Yüreği paramparça oldu Funda Hanımın.
Nefesleri donduran o soğukta yüreği yanmıştı. Üzerindeki pardösüyü çıkardı, sarıp sarmaladı küçük kızını. Kucağına aldı, bağrına bastı. Öptü, kokladı. Bir kaç dakika sonra:
—Isındın mı kızım, dedi.
—Isındım…
Pardösü müydü Mualla’yı ısıtan? Hayır, asla değildi. Sevgiydi, merhametti. Fakat zavallı anne titriyordu. Titremesi üşümekten değildi.  Mualla’nın hasta olmasından korkuyordu. Dualara sığındı. Göthe’nin bir sözünü hatırladı.
—”Bütün kadınlar zayıftır; ama anneler güçlüdür.” dedi.
Dişini sıktı.

03.02.2016


15 Mayıs 2016

Ben Sana Anne Olurum

Hafif ve ılık bir rüzgar esiyordu, ağaçlarda son yapraklar kavisler çizerek yere düşüyordu. Mevsim sonbahardı, pazar günüydü, sokaklar sessizdi, gökyüzü kapalıydı. Ufukları süsleyen bulutlar umudu yeşertiyordu, yağmur yaklaşıyordu, bereketin izleri yeryüzüne iniyordu. Topraklar tohumları bekliyor, ekinler ekilecekti.

Köpeği yanına alarak gezintiye çıktı kadın.

Ortada kimsecikler yoktu, yalnızca küçük bir kız çocuğu oturuyordu. Kadın ona doğru ilerledi, çocuğun yanına vardı. Çocuğun elinde kalın bir kitap vardı, dudakları kıpırdıyor, sanki gözleri satırları takip ediyordu. Kadın, seslendi:

"Okuyor musun?"

Küçük kız başını kaldırdı, kadının geldiğini farketmemişti.

"Bir şey mi dediniz?"

"Kitap mı okuyorsun?"

Çocuk, titrek bir sesle cevap verdi:

"Ben, okuma bilmem ki!"

"Ama okur gibi bir halin var?"

Çocuk, burnunu çekti: "Annem, bana kitap okurdu. En son okuduğu kitap buydu. Sayfaları çevirdikçe onun sesini duyar gibi oluyorum."

"Annen yok mu senin?"

"Allah’a kavuştu?"

"Sen nerden biliyorsun onun Allah’a kavuştuğunu?"

"O söylerdi… İnsan ölünce Allah’a kavuşurmuş."

"Baban yaşıyor mu?"

"Evet…"

"Şimdi kim bakıyor sana? Elbiseni kim yıkıyor? Saçlarını kim tarıyor?"

"Büyük annem…"

Kadının yüreği sızladı, duyguları kabardı. Ağlamak istedi ama kendini zor tuttu.

"Ah çocuk ah," dedi, başını kaldırarak ona baktı. Gözgöze geldiler. Çocuğun yüzü ay parçasıydı, gözleri deniz mavisi… Minik, sevimli, zeki… Kadının yüreği ısındı. Farklı bir duygu ona doğru akıyordu.

"Ben sana anne olurum…"

Hastaydı kadın, doktorlar anne olamayacağını söylüyordu. Ama o inatla anne olmak istiyordu. Annelik duygusunu tatmak istiyordu. Öksüz bir çocuğa anne olmak hiç de fena olmazdı. Mechul bir gelecek, ama belki de hayatında bir anlam bulabilirdi. Çocuğun ne düşündüğünü merak etti, bekledi. Ama çocuk sessizdi.

Kadın, çocuğun yanına eğildi. "Beni anne olarak kabul etmeyecek misin?" dedi, yalvarır gibiydi.

Çocuk hala sessizdi.

"Adın ne senin?"

"Özlem!"

"Özlem, çocuğum ol, ne olursun," dedi kadın.

Sessizlik.

Kadın, sıkıca sarıldı çocuğa. Gözyaşları içinde kızı öptü. Sonra, Özlem'in evine gitmek için ona rehberlik etti. Yolda, kadın belki de hayatının en büyük eksikliğini hissetti: Çocuk özlemi…


12 Mart 2016

ÇOCUKLA İLETİŞİM ANLAYARAK BAŞLAR

“İletişim Nedir?” sorusuna verilebilecek bir çok cevap vardır. İletişimle ilgili 5000 civarında  tanım yapılmıştır. Bu tanımların hepsini alt alta yazsak başlı başına bir kitap olacağını söylemek herhalde abartılı olmaz. 
Çoğunlukla iletişim denince "konuşmak" aklımıza geliyor. Ne yazık ki bunu da beceremiyoruz. Çünkü bazen çocuğumuzla konuşarak iyi iletişim kurduğumuzu sanıyoruz. Mesela konuşmamız arasında “….. ama sen bir çocuksun!” demişsek kendi duygu ve düşüncemizi ortaya koymuş, çocuğu ve fikirlerini küçümsemiş oluyoruz. Çocuk bizden duyduğu her sözü bu eksen üzerinde irdeleyecektir. Unutulmamalıyız ki iletişim sadece konuşmak değildir. Çocuk, bizim ses tonumuzdan, duruşumuzdan, bakışımızdan gerekli mesajı alır.
Kısacası iletişim, anlayarak başlar. Karşımızdakini anlayabiliyorsak sağlıklı bir iletişim kuruyoruz demektir.

01 Mart 2016

VELİ DESTEĞİ OLMADAN OKULLAR BAŞARILI OLABİLİR Mİ?

Okulun çehresi, bulunduğu çevreyi tesir altında almadıkça gerçek bir eğitimden söz edilemez. 
Çevreye tesir etmek, ciddi etkileşimle oluşan bir manevi bağla sağlanır. Bu bağı, evrensel değerlerin millî ahlak prensipleri içerisinde yoğrulup Hak rızası için  halk istikbâlinin daha aydınlık olmasını dileyerek kurmanın çareleri aranmalıdır.
Tarihin hiçbir döneminde hiçbir doktrin, hiçbir inanç, hiçbir görüş halk desteği olmadan başarıya ulaşmış değildir. Bu yüzden halktan kopuk bir eğitim  anlayışı da başarıya ulaşamaz.
Dünyanın küçülüp hızla bir köy haline geldiği çağımızda her alanda akıl almaz gelişmeler getirmekle birlikte çığ gibi büyüyen sorunların çözüm yolları aranmaktadır. Toplum temellerini oluşturan değerler, altüst olurken okulların üzerine binen yük de gün geçtikçe ağırlaşmaktadır. Eğitim alanında yapılan araştırmalar ve incelemeler göstermiştir ki çevre, önemli ve etkili bir role sahiptir. Okullarda verilen bilgiler ne kadar mükemmel olursa olsun, çevre tarafından desteklenmediği takdirde gerçek başarıdan söz etmek mümkün değildir. Burada “çevre” kavramını biraz açacak olursak aile, akraba ve arkadaş ön plana çıkar. Çocuğun eğitiminde en önce aile rol alır. Doğasında sosyallik olan insan, yaş ve bilgi seviyesine göre doğru ya da yanlış arkadaşlar edinir. Okul öncesi dönemde kişiliğini büyük ölçüde kazanan insan, okul dönemlerinde kişiliğini pekiştirirler.
Okul-aile ilişkilerindeki uyum ve başarı, öğrencilerin eğitim başarılarına yansır. Bu nedenle aile-okul ilişkileri büyük bir özenle yürütülmelidir. Okulların, çocuklarını emanet aldıkları aileleri, çok iyi tanımaları gerekir. Çocuk, oturup kalkmasını, sevgi ve saygıyı, mülkiyet hissini, temizlik ve beslenme alışkanlığını, arkadaşlarıyla uyum içinde olmak gibi bir çok davranışı ailede öğrenir.
Unutulmamalıdır ki aile ve okul iki temel kurumdur. Öğrenciler, hayatlarının büyük bir bölümünü bu iki yaşam içerisinde geçirir. Bu nedenle aile ve okulun eğitim anlayışlarında çatışmaların olmaması, değerlerin farklılık arz etmemesi gerekir.