öğretmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öğretmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

01 Mayıs 2016

Minnet Duygusu

Günün son namazını kılmak için abdestini aldı. Koridora yöneldi. Nefes alıp vermekte zorluk çekiyordu. On iki numaralı odanın kapısına geldiğinde kendini yere bıraktı. Acıyla kıvranıyordu. Sekizinci sınıf öğrencilerinden Tamerlan onu gördü. Yanına geldi.

-Habib, ne oldu, dedi.
Habib’den alacağı cevabı beklemeden,
—Habib fenalaştı, diye bağırdı.
Koridor bu sesle yankılandı. Bu bir imdat çağrısıydı. Bunu ilk duyan nöbetçi öğretmen Tahsin Bey oldu. Ani bir refleksle sesin geldiği yöne baktı. Bir de ne görsün? Habib yerdeydi. Koştu.
—Ne oldu Habib, dedi.
Habib cevap vermedi. Zavallı çocuk, nefes alıp vermede zorluk çekiyordu. Ellerini kalbinin üzerine koymuş, bastırıyordu. Rengi solmuştu. Acilen doktora gitmesi gerekiyordu.
Tahsin Bey, çocuğu kucakladı. Revire götürdü. Yatağa yatırdı. Hemen okul müdürü Abdullah Bey’e haber verdi. Habib’in yüzüne kolonya sürdü. Habib biraz rahatlamıştı. Ama hala elleri kalbinin üzerindeydi. Birkaç dakika sonra okul müdürü Abdullah Bey, geldi. Habib’i kendi arabasına bindirdi. Habib’in ne olup bittiğini arabada öğrendi. On dakika sonra hastaneye ulaştılar. Giriş işlemleri yapıldı.
Kayıt yerindeki memur koltukları gösterdi.
—Şöyle oturun. Az sonra sizi çağıracaklar, dedi. Gösterilen yere oturdular.
Çok geçmeden yanlarına nöbetçi hemşire geldi. Gözlerini ovuşturdu.
—Hastanın nesi var, dedi.
Tahsin Bey, olanları anlattı.
—Bekleyin az sonra çağıracağız, deyip doktorun yanına gitti. Doktorla birlikte fincanlarındaki kahveyi yudumladılar. Yarım kalan sohbetlerine devam ettiler.  Az geriden onları izleyen Abdullah Bey ise sıkıntılıydı. Şakakları zonkluyordu. Doktorla hemşirenin konuşmasının bitmesini bekledi. Fakat sohbet hala devam ediyordu. Hatta arada sırada güldükleri bile oluyordu. Sabrın da beklemenin de bir sınırı olurdu. Abdullah Bey, doktorun yanına yaklaştı. Hastayla ilgilenilmesini isteyecekti. Fakat Rusçayı iyi konuşamıyordu. Dağarcığındaki kelimeler arasında hastayla, hastalıkla ilgili terimler çok yoktu. İçinden bir ses: “Şunlara bir şeyler söyle! Yoksa sonuç iyi olmayacak.” diyordu. Bütün cesaretini topladı. Doktorun gözlerinin içine baktı.
—Siz nasıl insansınız? Yardımınıza ihtiyacımız var. Sizse çok rahatsınız. Göreviniz ne sizin, dedi.
Doktor ve hemşire şaşırdı. Bir hasta yakınından ilk kez böyle bir tepki almışlardı. Birbirlerinin yüzlerine baktılar. Hemen hareketlendiler. Habib, müşahede odasına alındı.
Doktor, Habib’e hastalığıyla ilgili sorular sordu. Aldığı cevaplar doğrultusunda hazırlıklar başladı. Hemşire hanım önce bir iğne yaptı. Ardından buhar makinesi getirdi. Doktorun yazdığı ilacı paketinden çıkardı. Makinenin haznesine boşalttı. Solunum maskesini taktıktan sonra Habib’e:
 —Nefes al, ver, dedi.
Hemşire Hanım, buhar kesilinceye kadar Habib’le birebir ilgilendi. İşi bitince Habib, kalkmaya yeltendi.  Hemşire:
—İşlemler bitinceye kadar sen burada yat, dinlen, dedi.
Abdullah Bey, öğretmen ve hemşireyle birlikte doktorun yanına gitti.
Bayan Petrovna, ilaçları yazdıktan sonra Abdullah Bey’e baktı.
—Hastanın nesi oluyorsunuz, dedi.
—Okul müdürüyüm, dedi.
Doktor hanım iyice şaşırdı.
—Ben de hastanın akrabası olduğunuzu sanmıştım…  Hangi okulun müdürüsünüz?
—Türk Lisesinin!
—Türksünüz demek?
—Evet.
—Cesaretiniz kadar merhametinizi de beğendim. Yabancı bir ülkedesiniz…
Abdullah Bey, doktorun konuşmalarını tam olarak anlamamıştı. Öğretmen, tercümanlık yaptı.
Abdullah Bey:
—Biz burada misafiriz… Bu çocuk bize emanet. Onun başına bir şey gelmesini istemeyiz.
Doktor bu sözlere söyleyecek bir söz bulamadı. Başını salladı.
—Demek öyle…
Öğretmen:
—Habib’in nesi var doktor hanım, dedi.
Galina Petrovna:
—Tedirgin olacak bir durum yok. Bu tür olaylar hep oluyor. Gönlünüz hoş olsun. Şimdi gidebilirsiniz, dedi.
Öğretmen, rahatlamıştı. Doktorun söylediğini müdürüyle paylaştı.
Müdür Bey, ilk baştaki öfkesini unutmuş gibiydi. Galina’ya ve hemşireye minnetle baktı. İkisine de teşekkür etti.
Artık bütün işlemler bitmişti. Sırada Habib’i alıp yurda gitmek vardı.
Doktor, müdür ve öğretmen, Habib’in yanına gittiler.
Habib uyuyordu. Öğretmen onu uyandırmak için başucuna vardığında sayıklamaya başladı. Galina ve hemşire için anlaşılmaz olan sözcükler, müdürü ve öğretmeni için oldukça anlamlıydı. Çünkü Habib, Türkçe konuşuyordu.
Söylediği her kelime net anlaşılıyordu.
Belli ki Habib rüyasını Türkçe görüyordu.
30.01.2016
http://blog.zaman.com.tr/minnet-duygusu-turkce-gorulen-ruya/



25 Mart 2016

BİR SINAVDAN SONRA

YGS sonuçları açıklandı. 
Şundan eminim ki gelenek yine değişmeyecek. 
Özel okul öğrencilerinin yine ön sıralarda olduğunu göreceğiz. 
Gazetelerin yarın çıkan nüshalarında boy boy ilanlar olacak. O ilanlarda aileler, çocuklarını kazandırdıkları için okullarına ve öğretmenlerine teşekkür edecekler.  
Her sınavdan sonra tartışmaya açılan sınav ve eğitim sistemi problemleriyle ilgili herkes birşeyler söyleme yarışına girecek. 
Bu söylediklerimin hiç biri kehanet değil...
Sistemdeki eksik ve aksaklar elbette tartışılmalı, doğrusu teklif edilmeli ve sistemler çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmelidir. Ancak suçu tamamen sisteme bağlamak da insafsızlık olur.
Özel okullarda ders veren öğretmenlerin tamamına yakını devletin okullarında okumuş, ellerinde devlet üniversitelerinden aldıkları diplomalar vardır. Özel okulların müfredatı da devlet okullarında uygulananın aynısı. Bir çok devlet okulunu incelediğimiz zaman bina ve teknik donanım yönünden özel okul imkanlarına denk olduklarını görürüz. Buna rağmen özel okullar neden başarılı? Özel okullar, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Eğitimde feda edilecek fert yoktur.” vecizesini misyon edinip birebir eğitim ve yerinde rehberlik yaparak öğrenciyi geleceğe hazırlamak için bir ekip çalışması yapmaktadır. Dolayısıyla başarıyı haketmektedirler... Bu durum asla küçümsenmemeli. Bu çalışmalar örnek alınmalı.
Her şeyi tenkit, her şeye itiraz, bir yıkma hamlesidir. 
Şayet insan, bir şeyi beğenmiyorsa, ondan daha iyisini yapmaya çalışmalıdır. 
Zira, yıkmaktan harabeler, yapmaktan da mimariler meydana gelir. 
Sistemi tartışmak, ona buna taş atmak yerine, kendimize düşen görevleri yerine getirelim.
Her zaman kusuru başkalarında arayanlar, kendi kusurlarını göremeyecek kadar kör olduklarını ne zaman anlayacaklar? Bilmem ki…
Öğrencilerimizi tebrik eder hayatlarında mutluluk ve başarılar dilerim...
Sınav sonuçları için TIKLAYINIZ!
https://www.facebook.com/mehmedbuyuksahin



13 Mart 2016

SINAV BAŞARISI ÖĞRENCİNİN Mİ? VELİNİN Mİ? OKULUN MU?

Her ana baba, çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak için caba sarf eder.   Çocukları hayatta başarılı gören veliler, en az çocukları kadar kendileri de mutlu olurlar. Bir bakıma şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 
Çocuklarımız yaşamamızın amacını teşkil ederler. Ne yazık ki çocuklarımızın iyi yetişmesi ve geleceğinin garanti olması için ne bu tür duygu ve düşünce ne de katlanılan fedakarlıklar kendi başına yeterli değildir.
Nasıl ki bir heykeltıraş şekil vereceği ham maddeyi bütün özellikleri ile tanımak zorunda ise her anne-baba kendi çocuğunu çok iyi tanımak zorundadır.
Bu güne kadar bir çok öğrenci sınav sonuçları açıklandığı gün, anne babalarının yanlış tercihleri ya da hissi davranışları yüzünden  kaybedenlerden oldu ya da hakkettiği okulları kazanamadı. Sınavda yaptıkları tercih hatalarından dolayı aslında başarısız olan anne babalar olsa da emeklerin zayi olmasından dolayı en çok üzülenler de öğretmenler oluyor. Kalabalık ve seviye farkının dorukta olduğu sınıflarda öğrencisine en iyi eğitimi vermek için çırpınan öğretmen, anne babaların yanlış tutumları yüzünden kahroluyor.
Yıl boyunca çocuğunun etini de kemiğini de öğretmene teslim eden bir çok veli, puanların açıklanmasının ardından apar topar ortaya çıkıp tercih formunu ne çocuğa ne de öğretmene kaptırıyor. Eğer çocuk iyi bir yer kazanamaz ya da tercih hatasından dolayı hiçbir yere yerleştirilemezse  yine günah keçisi olan öğretmen ve okul oluyor. Hatta biraz daha ileri gidilip eğitim sisteminin eğrileri tartışılıyor da “Bizim neremiz doğru ki!” denilemiyor.
Daha okuma yazmaya geçmeden test çözmeye başlayan çocuklarımız, artık rüyalarında bile seçenekleri elemeye çalışıyor. Gönlümüzden geçen tercihlerin tutma ihtimali aslanın ağzından ekmek almak gibi zor. İyi bir okul tercihi, iyi bir gelecek demektir. Unutulmamalıdır ki bu gün üniversite sınavlarını kazanan çocukların çoğunluğu ya özel okullarda okuyor ya da sınavla öğrenci alan liselerde.