üniversite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
üniversite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2016

BİR SINAVDAN SONRA

YGS sonuçları açıklandı. 
Şundan eminim ki gelenek yine değişmeyecek. 
Özel okul öğrencilerinin yine ön sıralarda olduğunu göreceğiz. 
Gazetelerin yarın çıkan nüshalarında boy boy ilanlar olacak. O ilanlarda aileler, çocuklarını kazandırdıkları için okullarına ve öğretmenlerine teşekkür edecekler.  
Her sınavdan sonra tartışmaya açılan sınav ve eğitim sistemi problemleriyle ilgili herkes birşeyler söyleme yarışına girecek. 
Bu söylediklerimin hiç biri kehanet değil...
Sistemdeki eksik ve aksaklar elbette tartışılmalı, doğrusu teklif edilmeli ve sistemler çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmelidir. Ancak suçu tamamen sisteme bağlamak da insafsızlık olur.
Özel okullarda ders veren öğretmenlerin tamamına yakını devletin okullarında okumuş, ellerinde devlet üniversitelerinden aldıkları diplomalar vardır. Özel okulların müfredatı da devlet okullarında uygulananın aynısı. Bir çok devlet okulunu incelediğimiz zaman bina ve teknik donanım yönünden özel okul imkanlarına denk olduklarını görürüz. Buna rağmen özel okullar neden başarılı? Özel okullar, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Eğitimde feda edilecek fert yoktur.” vecizesini misyon edinip birebir eğitim ve yerinde rehberlik yaparak öğrenciyi geleceğe hazırlamak için bir ekip çalışması yapmaktadır. Dolayısıyla başarıyı haketmektedirler... Bu durum asla küçümsenmemeli. Bu çalışmalar örnek alınmalı.
Her şeyi tenkit, her şeye itiraz, bir yıkma hamlesidir. 
Şayet insan, bir şeyi beğenmiyorsa, ondan daha iyisini yapmaya çalışmalıdır. 
Zira, yıkmaktan harabeler, yapmaktan da mimariler meydana gelir. 
Sistemi tartışmak, ona buna taş atmak yerine, kendimize düşen görevleri yerine getirelim.
Her zaman kusuru başkalarında arayanlar, kendi kusurlarını göremeyecek kadar kör olduklarını ne zaman anlayacaklar? Bilmem ki…
Öğrencilerimizi tebrik eder hayatlarında mutluluk ve başarılar dilerim...
Sınav sonuçları için TIKLAYINIZ!
https://www.facebook.com/mehmedbuyuksahin



17 Mart 2016

SINAVDA ÇIKMAYAN BİLGİ LUZUMSUZDUR

Yurtdışında bulunduğum yıllarda ders kitaplarını devletin dağıttığını duyunca ülkemde bu tür çalışmaların olmasını çok arzu etmiştim. Artık bizde de ders kitaplarını devlet dağıtıyor. Bu uygulama en çok dar gelirlileri sevindirdi. Her ders yılı başında kabus haline gelen  kırtasiye giderleri, 1994-1995 öğretim yılından itibaren devletin ders kitaplarını ücretsiz dağıtmasıyla bir nebze olsun sona erdi.
Aynı yıl müfredatta yapılan değişikler de geleceğe ümitle bakan insanımızı heyecanlandırdı. Çünkü yeni müfredat, bilgi sunmaktan çok bilgiyi keşfetme, bilgiye ulaşma yollarını gösterme, bireye özgüven verme, öğrenciyi merkeze çekme eğiliminde.
Çocuklarımızın okula başlar başlamaz, araştırmacı ve sorgulayıcı bir ruhla yetişmesi geleneksel eğitim anlayışımıza ters olsa da her konunun bilimsel disiplinle incelendiği çağımızda buna ihtiyacımız var.
Bizim aydınımız, örneklerini batıdan verir. Onlara saygım var ve teşekkür ederim. Bense batının eğitim sistemini duyduğum ve okuduğum kadarıyla bilirim, ama doğu bloku ülkelerinden bazılarını gezdim ve onların eğitim sistemini inceleme imkanı buldum. Metroda ayaküstü kitap okumaya çalışan yolcu, elinden günlük gazeteyi bırakmayan pazarcı, parklarda büyüteçle kitap okuyan ihtiyar, beni çok etkilemiştir. Programlarda, artistik hareketleriyle şiir okuyan çocuklar, televizyonda hiçbir şeye müracaat etmeden saatlerce halka hitap eden politikacı dudağımı uçuklatmıştır.
Milli eğitime bütçeden ayrılan parayla ciddi reformlar beklemek hakkımız değilse de bu ülkenin geleceğini düşünmek zorundayız.
Bu yıl, üniversite sınava 2 milyon 178 bin 563 öğrenci girdi. Sonuçlar açıklandığında sıfır ya da sıfıra yakın puan alan öğrenciler ülke gündemine oturacak. Gazete sütunlarında, televizyon ekranlarında bu konu tartışılacak. Peki sonuç değişecek mi? Kesinlikle hayır!
Yıllarını okul sıralarında geçiren gençlerimizin ve çocuklarımıza eğitim sistemimizin hiçbir şey vermediğini düşünmek elbette ki insafsızlık olur. O halde öncelikle sınav sisteminden başlamak üzere eğitimde ciddi reformlar yapmaya lüzum var.
"Sınavda çıkmayan bilgi lüzumsuzdur." anlayışından vazgeçeceğimiz günler gelir mi acaba?     

16 Mart 2016

NEDEN ÇALIŞACAKMIŞIM Kİ?

“İki gününü bir olan bizden değildir.”
Hadis
Kesintisiz bir çalışmanın ürünü, kıymeti de muazzam olur.
Türkçe’de herkesin bildiği “aklı kesmek” diye bir deyim vardır. Anlatıldığına göre İbni Sina’nın küçük yaşlarda aklı matematiğe pek yatmazmış. Sıcak bir günde medreseden evine dönerken çok susamış. Yol üstünde gördüğü bir kuyunun başına varmış. Kuyunun başında bulunan kovayı doldurup çekerken, kuyunun ağzına yerleştirilen mermeri ipin kestiğini fark etmiş. Beyninde şakıyan şimşek matematik dersindeki başarısızlığının sebebinin tembellik olduğunu hatırlatmış ve oracıkta kararını vermiş: “Yumuşak bir ip, sert bir mermeri kesmişse benim aklım da matematiği keser! Yeter ki sürekli ve disiplinli bir şekilde çalışayım.” demiş. Bir Latin atasözünde olduğu gibi: “Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.”
Bugün İbni Sina’nın şöhreti ortada. Tıp ve astronomi dalında döneminin kutup isimlerinden biri... Hatta “Kanun”  adlı tıp kitabı 600 yıl Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
Büyüklüğü insanlık tarafından kabul görmüş insanlardaki çalışma prensibini incelediğimizde hiç ölmeyeceklermiş gibi bir mizaca sahip olduğunu görüyoruz.
Kesik kesik, duraksamalı çalışmaların ürününde bile duraksamaların izleri hissedilir ya da bütünüyle güdük kalır.
Her gün yeni bir hedefle uyanmak gerekiyor. Önemli değil bugün altın aramak için yola çıkarsın, lakin talihine “gümüş” çıkar. Bu bir kayıp değildir. Yola çıkmasaydın “gümüş” de geçmeyecekti eline... Tecrübeler hep göstermiştir ki bugün gümüş bulan yarın altını bulabilir. Kısmete rıza göstermek bir nevi kanaattir ve bu çalışma şevkini arttırır.
Ruhunun ışığı sönmüş, dizininin dermanı kesilmiş bir çok insanın bir gaye uğruna çalışarak sıhhat ve rahat buldukları az görülmüş vakalardan değildir. Mevcudu kafi görüp çalışmamak ise bir çürümüşlük, kokuşmuşluk emaresidir.
Çalışan ve üreten insanlardan gelen zarar, miskin miskin bir köşede oturan, dedikodu ve gıybetle vaktini geçiren, kahvehane köşelerinde, konken masalarında hayat sermayesini bozuk para gibi harcayanlardan kesinlikle daha azdır.
Her sabah bir ceylan uyanır dağda kafasında tek bir düşünce vardır: En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek. Yoksa aslana yem olacaktır...
Ve yine her sabah bir aslan uyanır, kafasında tek bir düşünce vardır: En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek. Yoksa açlıktan ölecektir.
İster aslan ol ister ceylan, hiç önemi yok. Önemli olan güneş doğduğunda koşuyor olmak gerektiğini hem de bir gün öncekinden daha hızlı koşmanın lüzumunu bilmek… 
Ondan, bundan, şundan olması hiç de önemli değil, dünden hızlı mıyız? 
Asıl önemlisi bu.